

Dr. Hasan Sami Özvarinli
- Sahabiye Mahallesi Ahmet Paşa Caddesi No:16, Kayseri, Kocasinan
- drhasansami@hotmail.com — 05326806886
Hayatımızın amacı zor olanı kolaylaştırmak ve yaratılana merhamet göstermek. Dr. Hasan Sami ÖZVARİNLİ 1983’de Kayseri Kocasinan İlçesi Gevher Nesibe Mahallesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kayseri’de okuduktan sonra Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesin’den mezun olarak sağlık alanında göreve başladı. 2009’da İncesu Devlet Hastanesinde görev alarak başladı. 2010’da İncesu Devlet Hastanesi Başhekimliği ve İncesu Sağlık Grup Başhekimliği görevine atandı. 2013’de bu görevinde istifa ederek devlet memuriyetine son verdi. Özvarinli bazı özel hastanelerde başhekimlik görevlerinde bulundu. Şu an özel bir hastanede doktor olarak görevine devam etmektedir. Kayseri’nin sosyal, kültürel ve sağlık alanında etkin rol oynayan Özvarinli, birçok sivil toplum kuruluşuyla da yakından ilgilenmektedir. Evli ve 2 çocuk babasıdır. İyi derecede İngilizce bilmektedir.
Hastane yönetiminde ve acil çalışmalarında deneyim sahibi oldum.
Acil Servisinde deneyim kazandım.
Times dergisinde yayımlanan “The Global Problem With Overdiagnosis and Overtreatment” başlıklı makale şu düşünceleri uyandırdı: Tüm ciddi hastalıklar için art arda tıbbi taramaların uygulanmasıyla birlikte, sağlığımız hakkında endişelenmeye daha yatkın hale geldik, hatta sağlığımız hakkında fazla endişelenmemiz bile bizi endişelendiriyor. Vücudumuzu anlamamız ve neler olup bittiğini tanımlayabilmemiz her zaman bizi rahatlatmaz; aksine yeni korkular yaratabilir….
İNSANLIK KAFEİN ZEHİRLENMESİ YAŞIYOR Günümüz insanı sürekli yorgun ama bir o kadar da ayakta kalmak zorunda. İş, okul, sosyal hayat derken hepimiz gün boyu yüksek tempoya ayak uydurmaya çalışıyoruz. Bu yorgunlukla savaşmanın en yaygın yolu ise: kafein. Ama bu uyarıcı madde, farkında olmadan bize büyük bir fatura kesiyor olabilir. Kahve, çay, enerji içecekleri, kola, çikolata….
Kardiyolojik Acilere yaklaşim: Belirtiler, Komplikasyonlar ve İlk Yardım Dünya genelinde kardiyovasküler hastalıklar, önde gelen ölüm nedenlerinden biridir. Belirtilerin zamanında tanınması ve doğru müdahale hayat kurtarabilir. Başlıca acil durumlar olan anjina pektoris, miyokard enfarktüsü ve hipertansif kriz üzerinde duralım. Anjina Pektoris Patogenez: Anjina pektoris, genellikle koroner arterlerin aterosklerozu nedeniyle, kalp kasının yetersiz kanlanmasından kaynaklanır. Bu….
Times dergisinde yayımlanan “The Global Problem With Overdiagnosis and Overtreatment” başlıklı makale şu düşünceleri uyandırdı:
Tüm ciddi hastalıklar için art arda tıbbi taramaların uygulanmasıyla birlikte, sağlığımız hakkında endişelenmeye daha yatkın hale geldik, hatta sağlığımız hakkında fazla endişelenmemiz bile bizi endişelendiriyor. Vücudumuzu anlamamız ve neler olup bittiğini tanımlayabilmemiz her zaman bizi rahatlatmaz; aksine yeni korkular yaratabilir ve üzerimize yeni sınırlamalar koyabilir.
Vücudumuzun kendini iyileştiren, kanser gibi pek çok hastalıkla daha biz fark etmeden baş edebilğini hepimiz biliyoruz. Vücudumuzun baş edebileceği bir rahatsızlığı teşhis edip ilaçlarla tedavisine başlamak doğru mu?
(Does medicine have an overdiagnosis problem?)
İrlandalı nörolog ve “The Age of Diagnosis: How Our Obsession With Medical Labels Is Making Us Sicker” kitabının yazarı Dr. Suzanne O’Sullivan şöyle diyor:
“Çoğu teşhis büyük ölçüde belirsizlik içerir. Bu durum astım, diyabet, kanser, otizm gibi hastalıklar için de geçerlidir. Teşhis koymak klinik bir beceridir. Modern tıbbın zorluğu, birçok kişinin bunun farkında olmaması ve teşhisin sadece kan testleri veya beyin taramaları gibi sonuçlarla konduğunu düşünmesidir. Oysa gerçek teşhis, hastalık öyküsünün test sonuçlarıyla birlikte yorumlanmasıyla konur.”
Aslında sorulması gereken soru şu; “her şeyi teşhis etmeli miyiz?”.
(vox.com)
Nüfusun tarama muayeneleriyle hastalıkların erken teşhisi bilimsel tartışmaların odak noktası olmaya devam ediyor.
Bazı hastalıklarda mortaliteyi azaltsa da, birçok durumda tarama; riskin abartılmasına, aşırı teşhise ve gereksiz tedavilere yol açabilir. Bu da hastalara zarar verebilir.
(is the problem that everything is a diagnosis)
1. Aşırı teşhis (overdiagnosis)
Hiçbir zaman belirti vermeyecek ya da yaşamı tehdit etmeyecek hastalıkların tespitidir. Örneğin mamografi:
• 10 yıl boyunca taramadan geçen 2.000 kadında yalnızca 1 hayat kurtarılırken, 10 kadına gereksiz tedavi uygulanmaktadır.
• Tarama ile saptanan meme kanseri vakalarının %31’e kadarı aşırı teşhis olabilir.
(PubMed)
2. Yanlış pozitif sonuçlar
Bunlar ek testlere, biyopsilere ve hastalarda strese yol açar. Örneğin, PSA testi ile yapılan prostat kanseri taramasında:
Birçok erkek, agresif olmayan kanserin yokluğuna rağmen biyopsilere ve tedavilere maruz kalmaktadır.
(Screening for Prostate Cancer)
3. Psikolojik stres ve yaşam kalitesinde düşüş
Tedavi gerektirmeyen bir tanı, kişide kaygıya neden olabilir ve yaşam kalitesini azaltabilir.
Örneğin, pankreas taramasında iyi huylu kistlerin saptanması, gereksiz ameliyatlara ve komplikasyonlara yol açabilir.
(The Cost of Chasing Cancer)
Tarama aşağıdaki durumlarda daha az faydalı veya zararlı olabilir:
Yaşam süresi sınırlı yaşlı hastalar:
70 yaş üstü kadınlarda meme kanseri taraması, belirgin bir fayda olmadan aşırı teşhise yol açabilir.
(Overdiagnosis and Overtreatment)
Ciddi eşlik eden hastalıklara sahip bireyler:
Terminal evredeki kronik hastalıklara sahip hastalarda tarama, sonuçları iyileştirmez ve yalnızca stresi artırabilir.
(Harms and Benefits of Cancer Screening)
Düşük hastalık riski:
Belirli kanser türleri açısından düşük risk taşıyan kişilerde tarama, gereksiz müdahalelere yol açabilir.
Şimdi, bu ne zaman gerçekten faydalı olur, buna bakalım:
1. Rahim ağzı kanseri taraması (Pap-smear ve HPV testi)
Pap smear ve insan papilloma virüsü (HPV) testi içeren organize rahim ağzı kanseri tarama programları, yüksek kapsam oranına sahip ülkelerde bu hastalıktan ölüm oranını önemli ölçüde azaltmıştır.
Bu testler, kansere dönüşebilecek lezyonları ve erken evre kanserleri tespit ederek etkin tedavi ve ilerlemenin önlenmesini sağlar.
(HPV primary screening and dual stain cytology)
2. Düşük dozlu BT ile akciğer kanseri taraması
National Lung Screening Trial (NLST) çalışması, 55–74 yaş arası sigara içenlerde veya bırakmış olanlarda düşük doz bilgisayarlı tomografi (BT) ile yapılan taramanın akciğer kanseri ölümlerini %20 oranında azalttığını göstermiştir.
Bu, kanserin tedavinin en etkili olduğu erken evrede tespit edilebilmesinden kaynaklanmaktadır.
(Reduced lung-cancer mortality with low-dose computed tomographic screening)
3. Yenidoğanlarda genetik tarama
Yenidoğanlarda yapılan genetik taramalar; fenilketonüri ve kistik fibroz gibi kalıtsal hastalıkları erken aşamada tespit etmeyi sağlar.
Bu hastalıkların erken tespiti, zamanında tedaviye başlanarak ciddi komplikasyonların önlenmesini mümkün kılar.
(Newborn Screening)
4. Kolorektal kanser taraması (kolonoskopi)
50 yaş üstü bireylerde düzenli kolonoskopi, prekanseröz poliplerin tespiti ve çıkarılmasını sağlayarak kolorektal kanser gelişme riskini azaltır.
(Effectiveness of Colorectal Cancer (CRC) Screening)
5. Hipertansiyon taraması
Kan basıncının düzenli ölçümü, hipertansiyonun erken teşhisini sağlar ve kardiyovasküler hastalıkların gelişmesini önler.
(Screening for early detection of cardiovascular disease in asymptomatic individuals)
6. Tip 2 diyabet taraması
Risk gruplarında yapılan kan şekeri ölçümleri, prediyabet ve diyabetin erken teşhis edilmesini sağlar ve komplikasyonlar önlenebilir.
(Early Detection and Treatment of Type 2 Diabetes)
7. Hiperkolesterolemi taraması
Kandaki kolesterol düzeyinin belirlenmesi, hiperkolesterolemiyi tespit eder ve ateroskleroz ile kalp-damar hastalıkları riskini azaltır.
(Screening for hypercholesterolaemia)
8. Osteoporoz taraması (kemik yoğunluğu ölçümü)
Menopoz sonrası kadınlarda kemik mineral yoğunluğu ölçümü ile osteoporoz erken saptanabilir ve kırıklar önlenebilir.
(Screening for Osteoporosis)
Şimdi tartışalım, bu durumlar ne zaman aşırı teşhis ve gereksiz tedaviye yol açar?
1. Prostat kanseri (PSA testi)
• Çalışma: 19 randomize kontrollü çalışmanın sistematik incelemesi ve meta-analizi.
• Sonuçlar: PSA testi kullanılarak yapılan tarama, impotans ve idrar kaçırma riski ile birlikte aşırı teşhise ve gereksiz ameliyatlara yol açabilir.
Yaşam beklentisi ≤ 10 yıl olan erkeklerde genel PSA taramasından kaçınılması önerilir, çünkü zararları olası faydasından daha ağır basmaktadır.
(In men with a life expectancy ≤ 10 years)
2. Yaşlılarda mamografi
• Çalışma: 70 yaş ve üzeri 54.635 kadını içeren retrospektif kohort çalışması.
• Sonuçlar: Taramanın sürdürülmesi, meme kanseri insidansında artışla ilişkilidir – bu durum aşırı teşhisle bağdaşır.
(Mammography Among Older Women)
Araştırmalar, 70 yaş üstü kadınlarda mamografi ile yapılan meme kanseri taramasının yaşamı tehdit etmeyen tümörlerin teşhisine ve tedavisine yol açabileceğini göstermektedir.
Bu, gereksiz stres yaratabilir ve yaşam kalitesini düşürebilir.
(Benefits and harms of mammography screening)
Bu yaş grubundaki tarama kararları, bireyin genel sağlık durumu ve tercihlerine göre bireyselleştirilmelidir.
(Arguments against screening mammography)
3. Tiroid kanseri
• Çalışma: Tiroid kanseri dahil olmak üzere aşırı teşhis literatür taraması.
(Breast, prostate, and thyroid cancer screening tests and overdiagnosis)
• Sonuçlar: Tiroid kanseri için yaygın ultrason taraması, tedavi gerektirmeyen tümörlerin tespitine ve gereksiz ameliyatlara yol açabilir.
Güney Kore’de tiroid ultrason taramasının uygulanmaya başlanması, tiroid kanseri teşhislerinde büyük bir artışa yol açmıştır. Ancak, hastalığa bağlı ölüm oranları değişmemiştir. Bu, aşırı teşhisin ve gereksiz tedavilerin ciddi boyutlarını göstermektedir.
4. Melanom taraması
• Çalışma: Melanom dahil aşırı teşhisi inceleyen literatür derlemesi
(Screening for reducing morbidity and mortality in malignant melanoma)
• Sonuçlar: Melanomun erken teşhisi, sıklıkla iyi huylu benlerin çıkarılmasına, kaygı düzeyinin artmasına ve maliyetlerin yükselmesine neden olur.
(Evaluation of Harms Reporting in U.S. Cancer Screening Guidelines)
5. Karaciğer kanseri taraması
• Çalışma: 19 randomize kontrollü çalışmanın sistematik incelemesi ve meta-analizi.
• Sonuçlar: AFP ve ultrason ile yapılan karaciğer kanseri taraması, aşırı teşhise ve gereksiz cerrahi girişimlere yol açabilir.
(Hepatocellular Carcinoma)
6. Over kanseri (CA-125 ve ultrason)
• Çalışma: 19 randomize kontrollü çalışmanın sistematik incelemesi ve meta-analizi.
• Sonuçlar: CA-125 ve ultrason kullanılarak yapılan tarama, mortaliteyi anlamlı şekilde azaltmaksızın yanlış pozitif sonuçlara ve gereksiz cerrahi müdahalelere yol açabilir.
7. Pankreas kanseri taraması (BT veya MRG)
• Çalışma: Pankreas kanseri dahil aşırı teşhis literatür derlemesi.
• Sonuçlar: Belirti göstermeyen kistlerin saptanması, düşük faydaya rağmen yüksek riskli ameliyatlara yol açar.
(PubMed)
Bu araştırmalar, aşırı teşhis ve buna bağlı gereksiz tedavi riskleri göz önünde bulundurularak tarama kararlarının dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.Tarama yapılmasına karar verirken bireyin risk faktörleri, yaşı, genel sağlık durumu ve kişisel tercihleri dikkate alınmalıdır.
Toplum sağlığına ve sağlık harcamalarının planlamasına dair konuları da kapsayan bu önemli mesele üzerine tüm ilgili kişileri tartışmaya ve düşünmeye davet ediyorum.
İNSANLIK KAFEİN ZEHİRLENMESİ YAŞIYOR
Günümüz insanı sürekli yorgun ama bir o kadar da ayakta kalmak zorunda. İş, okul, sosyal hayat derken hepimiz gün boyu yüksek tempoya ayak uydurmaya çalışıyoruz. Bu yorgunlukla savaşmanın en yaygın yolu ise: kafein. Ama bu uyarıcı madde, farkında olmadan bize büyük bir fatura kesiyor olabilir. Kahve, çay, enerji içecekleri, kola, çikolata ve bazı ilaçlar… Neredeyse hepimizin günlük rutininin içinde. Bir fincan kahvede ortalama 80-120 mg kafein var. Günde birkaç fincan kahve, bir enerji içeceği ve bir iki çikolata derken çoğu insanın aldığı kafein miktarı, önerilen sınırların çok üzerine çıkıyor. Ve bu durum sadece uyku düzenimizi değil, kalbimizi de ciddi şekilde etkiliyor. Kafein, beynimizde ve kalbimizde dinlenme sinyali veren adenozin adlı bir maddeyi baskılayarak çalışır. Bu sayede uykumuz kaçar, kendimizi daha enerjik hissederiz. Ama sorun şu ki, adenozin aynı zamanda kalp damar sağlığı için de önemli bir rol oynar. Özellikle 40 yaş altındaki bireylerde, kalp krizi sırasında kalbi koruyan “kollateral damar” dediğimiz yan yolların gelişimi adenozin sayesinde desteklenir. Yani adenozin baskılandığında, bu hayati damar ağı yeterince gelişemez. Bu ne anlama geliyor? Genç bir birey, ani bir kalp krizi geçirdiğinde eğer kollateral damarları yeterince gelişmemişse, kalp dokusu oksijensiz kalır ve hasar daha büyük olur. Ne yazık ki son yıllarda genç yaşta kalp krizine bağlı ani ölümlerde artış gözlemleniyor. Bu artışın nedenlerinden biri de yoğun ve uzun süreli kafein tüketimi olabilir. Kahve satışı yapılan yerlerin artışıyla, genç yaşta kalp krizi geçiren hastaların artış oranının aynı oranda olması rastlantı değil! Toplum bunu mRNA aşılarına bağlıyor olsada pandemiyle birlikte market raflarında ve sokaklarımızda inanılmaz miktarda artan kafein satış yerlerinin artışı ve aşırı kafein tüketimi bunun gerçek sebebi gibi gözüküyor. Enerji içeceği, çikolatalar, soğuk kahve, kola ve daha onlarca ürün market raflarında çoğunluğu oluşturuyor. Son 10 yılda kafein odaklı bir tüketime insanlık teşvik ediliyor. Kafein masum değil ama tamamen zararlı da değil. Dozunda kullanıldığında dikkat artırıcı ve zihinsel performansı destekleyici olabilir. Ancak sürekli, bilinçsiz ve aşırı tüketildiğinde; uykusuzluk, çarpıntı, kaygı bozuklukları, sindirim sorunları, bağımlılık ve en tehlikelisi kalp damar hastalıkları riskini beraberinde getirir. İnsanlık belki de “uyanık kalma” arzusuyla kendini tüketiyor. Daha fazla enerji için daha fazla kafein, ama sonuçta daha fazla yorgunluk ve daha fazla hastalık. Belki de artık bedenimizi dinlemeyi, kaliteli uykuya öncelik vermeyi ve doğal enerjimizi yeniden keşfetmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Kafein, hayatımızda sadece bir yardımcı olmalı, başrol değil.
Kafeinin Etki Mekanizması ve Adenozinin Rolü:
Kafein, esas olarak adenozin reseptörlerine (özellikle A1 ve A2A) bağlanarak onların aktivitesini engelleyen bir psiko-uyarıcıdır. Normal şartlarda adenozin, bu reseptörlere bağlanarak:
• Sinirsel aktiviteyi yavaşlatır,
• Nöronların uyarılabilirliğini azaltır,
• Uyku ve gevşeme hissi oluşturur,
• Koroner damarlar dahil olmak üzere damarları genişletir.
Bu nedenle, adenozin vücudun “freni” gibidir, dinlenme ihtiyacını haber verir. Ayrıca kalp ve beyin dokusunda, özellikle iskemik durumlarda koruyucu bir rol oynar.
Kafein, bu reseptörleri bloke eder ve:
• Dopamin ve noradrenalin seviyelerini artırır,
• Dikkati, ruh halini ve motivasyonu yükseltir,
• Yorgunluk hissini bastırır,
• Kan basıncını ve kalp hızını artırır,
• Özellikle koroner damarların gerektiğinde genişlemesini sınırlar.
Ergenlikte sinir sistemi hala gelişim aşamasındayken, bu tür sürekli müdahaleler sirkadiyen ritimlerin bozulmasına, uyku kalitesinin düşmesine, anksiyetenin artmasına ve uzun vadede uyarıcı bağımlılığına neden olabilir.
Kolateral damarlar ise yaşla birlikte, özellikle kronik iskemik süreçlerde gelişen alternatif kan dolaşımı yollarıdır. Genç bireylerde bu damarların gelişimi sınırlıdır. Bu nedenle, genç yaşta yaşanan akut koroner sendromlar (örneğin kalp krizi) daha ağır sonuçlar doğurabilir.
Polonya Araştırmasından Verileri:
Polonya’da yapılan bir çalışmada (Kozłowska ve ark., 2021), ergenlerin günlük ortalama kafein alımının 95,54 mg olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, ergenlerin %12,2’si, vücut ağırlığı başına 3 mg/kg’lık güvenli sınırı aşmıştır. Bu dozlar; uyku problemleri, sinirlilik, baş ağrısı ve taşikardi ile ilişkilendirilmiştir.
🔗 Kaynak: Kozłowska A, vd. “Caffeine Consumption and Its Determinants in Polish Adolescents.” Int J Environ Res Public Health. 2021 Jul;18(14):7426. doi:10.3390/ijerph18147426
Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) Tavsiyeleri:
• Ergenler için günlük maksimum kafein dozu 100 mg’ı geçmemelidir,
• Enerji içecekleri 18 yaş altı bireyler için tamamen yasaktır,
• Kafein, uyku eksikliği veya yorgunluk telafisi için kullanılmamalıdır,
• Ergenlerde sağlıklı uyku ve dengeli uyanıklık kültürü geliştirilmelidir.
🔗 Kaynak: American Academy of Pediatrics. Pediatrics. 2011;127(6):1182–1189.
Modern bir ergenin günlük kafein alımını örneklersek:
Ürün Miktar Kafein İçeriği
Sütlü kahve 400 ml 130–200 mg
Enerji içeceği 500 ml 160–240 mg
Siyah çikolata 50 g ~30 mg
Toplam 320–470 mg
Bu miktar, ergenler için önerilen güvenli sınırın 3 ila 4 katıdır. Örneğin 50 kg ağırlığında bir birey için maksimum günlük doz 150 mg’dır (3 mg/kg × 50 kg).
Sonuç
Kafein kısa vadede dikkati ve performansı artırabilir, ancak ergenlikte aşırı ve sürekli tüketimi, uyku düzenini bozabilir, anksiyete riskini artırabilir, bağımlılık oluşturabilir ve sinirsel-damar düzenlemeyi olumsuz etkileyebilir.
Kalpteki kolateral damar oluşumu yaşla bağlantılı fizyolojik bir süreçtir ve mevcut bilgiler ışığında genel damar daraltıcı etkisi ve tansiyon üzerindeki baskısı, ergenlikte dikkatle ele alınmalıdır.
Kaynaklar:
• https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/34207087
• https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC10262944
• https://www.health.com/effects-of-caffeine
• https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0890856718318847
Kardiyolojik Acilere yaklaşim: Belirtiler, Komplikasyonlar ve İlk Yardım
Dünya genelinde kardiyovasküler hastalıklar, önde gelen ölüm nedenlerinden biridir. Belirtilerin zamanında tanınması ve doğru müdahale hayat kurtarabilir. Başlıca acil durumlar olan anjina pektoris, miyokard enfarktüsü ve hipertansif kriz üzerinde duralım.
Anjina Pektoris
Patogenez: Anjina pektoris, genellikle koroner arterlerin aterosklerozu nedeniyle, kalp kasının yetersiz kanlanmasından kaynaklanır. Bu durum, fiziksel veya duygusal stres sırasında miyokard iskemisine yol açar.
Klinik Görünüm:
Komplikasyonlar:
Yakınlar için Eylem Planı:
Miyokard Enfarktüsü
Patogenez: Miyokard enfarktüsü, genellikle koroner arter trombozu nedeniyle kalp kasının bir bölümüne kan akışının ani olarak kesilmesi sonucu oluşur ve doku nekrozuna yol açar.
Klinik Görünüm:
Komplikasyonlar:
Yakınlar için Eylem Planı:
Hipertansif Kriz
Patogenez: Hipertansif kriz, kan basıncının ani yükselmesiyle karakterizedir ve beyin, kalp ve böbrekler gibi hayati organların zarar görmesine neden olabilir.
Klinik Görünüm:
Komplikasyonlar:
Yakınlar için Eylem Planı:
Kardiyovasküler acil durumlarda zamanında ve doğru ilk yardım müdahalesi, hastanın yaşamını ve sağlığını korumada kritik bir rol oynar. Tıbbi uzmanlar gelene kadar yapılan doğru ve hızlı müdahaleler, ciddi komplikasyon riskini önemli ölçüde azaltabilir ve başarılı bir iyileşme şansını artırabilir.
Kardiyovasküler hastalıkların önlenmesi de aynı derecede önem taşır. Sağlıklı bir yaşam tarzının benimsenmesi, düzenli fiziksel aktivite, dengeli beslenme ve zararlı alışkanlıklardan uzak durmak, anjina pektoris, miyokard enfarktüsü ve hipertansif kriz gibi durumların gelişme olasılığını önemli ölçüde azaltır.
Unutmayın, kardiyovasküler rahatsızlıkların ilk belirtilerinde derhal nitelikli tıbbi yardım almak esastır. Erken tanı ve zamanında tedavi, ciddi sonuçların önlenmesinde ve yaşam kalitesinin korunmasında kilit faktörlerdir.
Kendi sağlığınıza özen göstermek ve vücudunuzun sinyallerine dikkat etmek, birçok ciddi hastalığın önlenmesine ve uzun, dolu dolu bir yaşam sürdürmenize yardımcı olacaktır.
Kaynaklar:
https://www.sja.org.uk/get-advice/first-aid-advice/heart-conditions/angina-attack/?utm_source
https://arrhythmia.center/en/pervaya-pomoshh-pri-infarkte-miokarda/?utm_source
https://www.heartfailure.theclinics.com/article/S1551-7136(19)30113-8/abstract?utm_source
Yazı içeriği…