Vertigo, bireyin kendisinin veya çevresinin hareket ettiği hissiyle karakterize edilen, oldukça yaygın ve yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilen bir denge bozukluğudur. Bu durum, özellikle günlük yaşam aktivitelerinde kısıtlanmalara ve psikolojik yüklenmelere neden olabilmektedir. Vertigo, birçok farklı nedene bağlı olarak gelişebilirken; iç kulak hastalıkları, santral sinir sistemi bozuklukları ve bazı sistemik hastalıklar başlıca etiyolojik faktörler arasında yer almaktadır.
Kadınlarda vertigo görülme sıklığının erkeklere kıyasla daha yüksek olduğu bilinmektedir. Hormonal değişiklikler, özellikle östrojen düzeylerindeki dalgalanmalar, bu farklılıkta etkili olabilecek önemli bir fizyolojik unsur olarak değerlendirilmektedir. Menstrüel döngü, gebelik ve menopoz gibi kadınlara özgü dönemler; vestibüler sistem üzerinde dolaylı etkiler yaratarak vertigo semptomlarının ortaya çıkmasını kolaylaştırabilmektedir. Bununla birlikte, kadınların sağlık hizmetlerine başvuru oranlarının daha yüksek olması da bu farkı etkileyen sosyodemografik bir faktör olarak dikkate alınmalıdır.
Kadınlarda vertigo sıklığının ve bu durumu etkileyen risk faktörlerinin belirlenmesi; hem tanı süreçlerini hızlandırmak hem de etkili tedavi ve önleme stratejileri geliştirebilmek açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle 40 yaş ve üzeri kadınlar hormonal değişimlerin ve kronik hastalıkların daha sık görüldüğü bir yaş grubunda yer aldıklarından, vertigoya karşı daha duyarlı hale gelebilmektedirler.
Kadınlarda Vertigonun Klinik ve Hormonal Dinamiklerle İlişkisi
Vertigo, baş dönmesi hissiyle birlikte gelişen denge kaybı ve hareket algısında bozulma gibi belirtilerle ortaya çıkan bir semptom olup, toplumda oldukça yaygındır. Ancak yapılan araştırmalar, bu durumun cinsiyetler arasında farklılıklar gösterdiğini ortaya koymakta; kadınların vertigo yaşamaya daha yatkın olduğunu göstermektedir. Özellikle hormonal sistemin vestibüler sistem üzerindeki etkileri, bu farkın temel nedenlerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Östrojen ve progesteron gibi hormonların düzeyindeki değişiklikler, iç kulak sıvı dengesi, sinirsel iletim ve beyin sapı düzeyindeki denge merkezlerinin işlevlerini etkileyebilmektedir. Bu bağlamda, kadınların yaşam dönemlerine bağlı olarak (menstrüasyon, gebelik, menopoz) vertigo semptomlarının ortaya çıkma sıklığında artış gözlenebilmektedir. Ayrıca, kadınların stres, anksiyete ve migren gibi vertigoyu tetikleyebilecek durumlara da daha yatkın olması, bu semptomun kadınlar arasında daha yaygın görülmesini açıklayan diğer bir klinik boyuttur. Bununla birlikte, kadınların sağlık sistemine erişim oranlarının daha yüksek olması, tanı konulma oranlarında da istatistiksel farklar yaratabilmektedir.
Tüm bu faktörler, vertigonun kadınlar özelinde ayrı bir klinik yaklaşım gerektirdiğini ve bu gruba yönelik özel farkındalık çalışmalarının yapılmasının önemini göstermektedir. Bu doğrultuda, özellikle 40 yaş ve üzeri kadınlarda vertigo sıklığının belirlenmesi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sağlık planlamaları açısından değerli bilgiler sunacaktır.